Doğu Karadeniz Bölgesi’nde denizlerin doldurulması ve derelerde yapılan yanlış ıslah projeleri ile yöre insanının deniz ve dereler ile bağının koparıldığı ve artık neredeyse geri dönülemez bir yola girildiği belirtildi.
Konuyla ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz, yapılan yanlışlar nedeniyle denizler ve derelerin yöre insanının kankası değil uzaktan baktığı birer dostu haline geldiğini söyledi. Geçmişten günümüze kıyılarda yapılan dolgu çalışmalarını değerlendiren Erüz “Bizim hamsi gibi göçmen balıkların haricinde yerli balıklarımız var. Göç etmeyen yılın tamamında doğup büyüdüğü ve beslendiği ortam hemen aynı bölge olan örneğin Trabzon kıyıları ise Trabzon kıyılarında yaşayan yada Doğu Karadeniz’i terk etmeyen türlerimiz var. Esas sorun aslında kıyıların dolgusuyla ilgili sorun oluşturabilecek türler bu göç etmeyen yerel türler. Doğu Karadeniz’i baz alacak olursak Doğu Karadeniz Hopa’dan Samsun’a kadar yaklaşık 575 kilometre kıyı uzunluğu var. Şu an itibariyle sahip olduğumuz yol yapıldıktan sonra 475 kilometresi maalesef sahil yolunun altında kaldı, kapatıldı. Benzer şekilde örneğin Trabzon’a bakacak olursak Trabzon 119 kilometre doğal kıyısı mevcut. Bu kıyıların hemen hemen yüzde 85’i şuan yolla kapatıldı. Trabzon 1960’larda olan dönemde var olan 119 kilometrenin yaklaşık 75 kilometresi kumsaldı. Plajların olduğu bir kentti. Şu an var olan kıyıların yüzde 84’ü dolgularla kapatılmış sadece ve sadece mahmuzların arası dahil olmak üzere 7 bin 500 metre insanların yüzebileceği doğal yada doğala yakın özellikle kumsal kaldı. Plajlar dolguyla birlikte otomatikman kayboldu. Balıkçılık ise mezgit, barbon diğer dip balıklarımızın yaşam ortamları ellerinden alındığı için kendilerine yeni yaşam ortamlarını bulmak yada daha kıyıdan açıkta yaşamak zorunda kaldıkları için beslenme, büyüme ve üreme alanları daraldı, azaldı. Karadeniz zaten doğası gereği 100-150 metre derinlikten sonra oksijeni olmayan bir deniz. Önemli bir kısmını dolgularla yok ettiğimizde doğal olarak balıkların beslenme üreme alanlarını ortadan kaldırıyoruz” dedi.
“Yerli balık çeşitleri bitmek üzere”
“Ekolojik olarak bakıldığında denizlerin en verimli ekolojik olarak en önemli ve biyo çeşidin en fazla olduğu alanları denizin kara ile kesiştiği kıyı zonları” diyen Erüz “Yani sığ su dediğimiz 5 metre yada 15 metreye kadar giden sığ su kütleleri kıyıya en yakın olan, kıyıda sürekli etkileşim halinde olan mevsimsel hava değişimine en hızlı adapte olan artı nehirlerden, akarsulardan gelen besleyici elementlerle yada kirleticilerle en hızlı şekilde muhatap olup tepki veren bölge buralar. Buna bağlı olarak da en zengin canlı çeşidinin bulunduğu bölge de burası. Bu kısmı sahil yoluyla yada diğer dolgularla bu en verimli en ekolojik değerli alanı doldurduğunuz zaman mikroskobik canlılardan başlamak üzere balığa kadar giden ve devamında da insanın sosyal ve sportif amaçla kullanımına kadar giden canlıları o su kütlesinden mahrum bırakıyoruz. Örneğin mezgit ya da barbon gibi bizim yöresel balıklarımızın beslendiği alanlar buralar. Kısa bölgedeki zonda esas itibariyle daha çok beslenen balık bunlar. Çünkü besin oradan denize doğru taşındığı için özellikle besleyici elementler bu zonaya yakın oluyor. Örneğin yosun ve benzeri organizmalar ve de sığ sularda kumun içerisinde yaşayan küçük kabuklu yada diğer organizmalar var. Bu organizmalar yine mezgit ve benzeri dip balıkları için önemli besin değeri olan malzemeler bunlar dolgularla birlikte tümü yok oluyor. Doğal olarak dolgular ekolojik olarak 15 metrelik sığ su bölgesindeki bulunduğu yerden göç etme şansı olmayan yani fazla hareket kabiliyeti olmayan türlerin tamamını yok olmasına sebep olan bir durum meydana getiriyor. Bu yıl dolgu yaptık bir daha ki yıl balıklar canlanmıyor dediğimiz zaman bu da doğru değil. Çünkü doğada böyle ani bir tepki yoktur. Yani ölüm anı denilen bir şey yoktur ancak ölüm yavaş gelir sonrasına baktığımız zaman maalesef ne yaptık diye vahlandığımız aslında bundan 10-20 yıl önce yaptıklarımızın sonucunu görmeye başladığımız için konuşmaya başladık” ifadelerini kullandı.
“Denizi artık uzaktan apartmanların penceresinden seyrediyoruz”
Trabzon kent merkezinin geçmişte sahili, kumsalı, plajları olduğunu ancak bugün bunlardan hiçbir eser kalmadığını kaydeden Erüz “Mahallenin yada köylerin insanları yazın fındıktan sonra mutlaka ve mutlaka denizi kullanıyordu. Yüzüyordu eğleniyordu. Deniz hayatının bir parçasıydı. Bugün bakıldığında 119 kilometrenin yaklaşık olarak yüzde 84’ü tamamen kapatıldı. Geriye kalan kıyı kesiminde sadece 7,5 kilometrelik bölümü kumsal geri kalan bölümü kayalıklardan oluşuyor. İnsanların yüzme için kullanacağı toplam alan 10 tane ilçede 7,5 kilometre. Yani ilçe başına 700 metre kumsal düşüyor. Trabzon merkez için maalesef neredeyse sıfır. Yani sadece Akçaabat tarafında ve Yomra-Kaşüstü dışında hiçbir yerde plaj bulunmuyor. Bunlarda da su kalitesi tartışılır. Dolayısıyla sadece suyun olması yetmiyor suyun insanların girebileceği kalitede olması gerekiyor. Herhangi bir kirleticinin olmaması gerekiyor. Ancak maalesef Trabzon geçmişte bir deniz kenti idi. Bugün sadece ve sadece uzaktan apartmanların pencerelerinden yada 4-5 metre yüksekteki kıyılardan bakan bir kent haline geldi. Dolayısıyla denizler ve yöredeki dereler artık bugün bizim kankamız değil uzaktan baktığımız bir dostumuz” şeklinde konuştu.
“Denizleri dolgular, dereleri ise yanlış ıslah projeleri mahvetti”
Denizler gibi derelerin de kendi eko sistemleri olduğuna vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz “Bir de derenin denize olan etkisi var. Denize olan etkisine bakarsak örneğin HES’ler ve diğer su yapıları derenin önüne bent oluşturan ve suyu belli bir dönem durağanlaştıran su yapıları var. Dağlardan eriyip gelen karlarla yada yağmurlarla gelen besin elementleri dediğimiz gübrelerin denize ulaşması gerekiyor. O besin elementleri zaten kıyıları yaşanılır kılan denizi verimli kılan bu besin elementleri. Eğer o besin elementleri derenin içerisinde yapılacak olan HES ve benzeri su yapılarının küçük ya da büyük bentlerinde tutulduğu zaman o besin elementleri dere içinde bulunan organizmalar tarafından tüketiliyor. Denize besin elementleri gidemeyince denizin otomatikman besin girdisi ortadan kalkıyor ve buda kıyısal bölgelerdeki besin dengesini dolayısıyla canlılara balıklara giden süreci etkilememesi mümkün değil. Bu denize olan etkisi. Bir de derenin kendi içerisinde eko sistemi var. Dere bizim gördüğümüz alanda sadece akan bir su değildir. Dere yaşayan bir organizmadır. Onun içerisinde bizim görmediğimiz milyonlarca organizma yaşıyor. Artı o dereyle birlikte yaşamını sürdüren suyun içerisindeki görmediğimiz yosunlar, balık, su kenarında yaşayan su samuru ki bizim bölgemizde var ve koruma altında olması gereken bir tür. Bunun yanı sıra dere kenarındaki yılan ve diğer bütün organizmalar o dereden besleniyor ve bu yaratanın hepsine yaşama hakkı verdiği yaratıklar. Biz dereleri ıslah ederek etrafına duvarlar çekmek suretiyle içerisine beton dökmek suretiyle hem suyun kalitesini hem de uzun vadede dereyle kenarı arasına dereyle tabanı arasına derenin iki yakasındaki canlıların arasındaki ilişkiyi koparıyoruz. Dere artık dere olmaktan çıkıp su kanalı haline geliyor” diye konuştu.
“Dere ıslah edilerek kontrol altına alınıyor ama”
“Evet dere ıslah ediliyor artık kontrol altına alınıyor ama bu doğayı maalesef kontrol altına almak değil, doğanın var olan süreçlerini eko sistemini yok etme anlamına geliyor” vurgusu yapan Yrd. Doç. Dr. Coşkun Erüz “Bunu yaparken örneğin Karadeniz’de endemik balık türlerimiz var. Benekli alabalık denilen ya da Karadeniz alası denilen tür. Bunun girdiği dereler örneğin Yanbolu deresi mükemmel bir dere. Su kalitesi en yüksek olan derelerde biri ancak üzerinde 7 tane HES projesi var. Aynı şekilde Yanbolu havzasında ve Santa’da turizm planlanıyor. Bir taraftan eko sistemini mahvediyoruz, doğayı katlediyoruz öbür taraftan turizm diyoruz sürdürülebilir ve bacasız fabrika diyoruz ama fabrikanın kullanacağı o dereyi o doğayı da dere ıslahı adı altında kanallara yada HES’lerle duvarlara yada yanlış yamaçlara döküyoruz. Dolayısıyla akarsulardaki müdahaleler ekolojik ve insani anlamda sürdürülebilir olmadan ve de ortak akla dayanmadan ebetteki mühendislik kuruluşları kendilerine göre ekonomik yada mühendislik anlamında doğru projeler yaptıklarını düşünüyor. Bunun bir de ekolojik ve sosyal boyutu düşünülmediğinde yada uzun vadeli turizm ve diğer etkiler düşünülmediğinde maalesef bugün için biz belki reel ekonomi denilen ekonomiye iyi bir girdi sağlarken HES’lerle ve dere ıslahlarıyla aslında o havzanın, ülkenin geleceğini kaybediyoruz farkında değiliz” ifadelerini kullandı.
“Bir taraftan diyoruz ki bu dereyi korumamız lazım öbür taraftan”
Trabzon’da hemen hemen herkesin, şehri yönetenlerin, STK’ların Trabzon’un denizden koptuğunu dillendirdiğini ve buna eleştiriler getirdiğini kaydeden Erüz, şunları söyledi:
“Ancak hem denizimiz hem de derelerimiz için ‘ne yapabilirizi’ artık maalesef geçmeye başladık. Henüz daha kaybetmediğimiz yerlere de büyük bir projelerle bakıyoruz. Bir taraftan diyoruz ki bu dereyi korumamız lazım öbür taraftan aynı dere için bir sürü ıslah projesi bir sürü HES projesi yada başka amaçlı projeler. Yada o dere yatağında bir yerlerde turizm havzası diyoruz taş ocağı açılıyor. Turizm havzası diyoruz tesis kuruluyor. Dolayısıyla dereleri, derelerin vadilerini kaybetmek istemiyorsak o vadilerde bütüncül planlama yani ortak akla dayalı tüm kurum ve kuruluşların bira arada olduğu geleceğe dönük planlama yapılmalı. Bugünü kurtarmak değil, geleceği de kurtarabilmeyi hesaplamamız gerekiyor. Örneğin Solaklı’da bir rehabilitasyon çalışması yapıldı. Ast olan derenin doğal akışı. Doğal rejimi içerisinde serbestçe akıp yoluna devam edebilmesidir. Önüne bentler koyarak, göletler haline dönüştürmek yada belirli yerlerde durgunlaştırmak yada kenarlarına rekteatik alanlar oluşturmakla dereyi doğallığından koparmış oluyoruz. Solaklı diğer yapılan HES, beton duvarlara göre çok daha insancıl çok daha doğaya uyumlu ve estetik kaygısı olan bir alan olarak yapıldı. Çok mükemmel dersek en mükemmeli de Allah’ın yarattığı doğa. Ondan daha mükemmeli yok. Dolayısıyla onu yok edip de onun yerine parayla yeni bir şeyler inşa etmek çok doğru bir yaklaşım değil. Solaklı derken sadece o ıslah yapılan o rekteaktif yapılan alandan bahsediyoruz. Geri kalanların tümü yine Solaklı’nın maalesef düz duvarlardan oluşan kanal. Sadece o olan insanların rekteaktif kullanımı için uygun ama dere yatağındaki balığı, dere kenarındaki yılanı, dereye girip çıkan su samurunu düşünen yok. Orada da öyle bir rehabilitasyon yok. Çünkü çırıl çıplak bir kıyı kenar kayalardan yada duvardan oluşan bir yapı. Eko sistemi devam ettiremez. Sudaki balık dahi yaz aylarında gölgeli alanlar arar sığınacağı gölcükler, taşlıklar arar. Bunların hepsini yok ettikten sonra artık oraya çok güzel rekreasyon demekte çok doğru değil.”
|